5 Aralık 2010 Pazar

bayanlar baylar iste beklenen kestane mevsimi! :p haydin ladore'ye sicak cikolata icmeye. sonra sicacik kahve, sahlep felan. deri eldivenleriz elimizde, sarilmisiz şallara. oh ohh mis..

20 Kasım 2010 Cumartesi

inandir beni dunya
inandir yasadiklarima

24 Ekim 2010 Pazar

simdi de farkli olduk iyi mi



son gunlerde agizlarinda sakiziz yine. zerre kadar da umursalar gercekten. savunucusu da, karsiti da ayni cogu zaman gozumde. uzayli olduk ciktik sayelerinde, hissetirdikleri bu sey de gun gectikce artiyor.. hepsinin sayesinde. mumkunse kimse acmasin agzini, cuneyt ozdemir ide, sitki sureyya sida.

hiç kimsenin umrunda degiliz..

ajda begic konussun, iyi etsin, sonra herkes sussun, hersey sussun..

--
"Siz hiç bizim metroda, sokakta karşılaştığımız başörtülü kadınlar gibi değilsiniz" dediklerini belirten Begiç, bu sözler karşısında kendisinin "Ben onların aynısıyım, sadece siz onları daha yakından tanımak için çaba harcamıyorsunuz" yanıtını verdiğini ifade etti. "Bazı insanlar, başörtüsü taşıyorsanız evde oturmanız gerektiğini düşünüyor, iş dünyasında, hele film dünyasında ne aradığınızı anlayamıyor.. Geleneğin, ailenin, kocanın baskısıyla veya siyasi bir görüşü temsilen başörtüsü taşıdığımı düşünenler de var. Böyle önyargıların üstesinden gelmek çok da kolay değil. Bir kadına başörtüyü taşımasının 'kendi seçimi olmadığını' söylediğinizde, kendi kişiliği yokmuş gibi o insana hakarette bulunmuş oluyorsunuz. Bazen bana öyle geliyor ki başörtüsü taşımak kavramsal sanat, sizler de ayrı bir başyapıt olarak görülüyorsunuz. Size dair insanlarda hemen tepkiler oluşuyor. Herkesin başörtülü bir kadın hakkında düşüncesi var. Düşünce olumlu veya olumsuz olsun bu sağlıklı bir durum değil, çünkü ancak insanı tanıdıktan sonra onun hakkında bir düşünceye sahip olabilirsiniz.
"
--


ne kadar uysaliz herseye ragmen..
kesinlikle dolunaydan..

17 Ekim 2010 Pazar

ve eylul bitti.. dolunayini kacirdik.

hatta ekim..

tiyatro sezonu acildi. cezmi ersoz un oyunu kuskunc, gereksiz, yetkin dikici hayranlik uyandirici 'profesyonel'de, ugur polat her sezon tek kisilik oyun yapsin hep izleyelim, 'tehlikeli iliskiler iyiydi..

film ekimi geldi gecti. biletler satisa ciktigi gun aranıp taranılsa da yer bulunamadi. festivalin son gunu kapidan 'certified copy'e girildi. herseyi her zaman kuralina gore oynamak zorunda olmamak gerekiyor. ogrenilmeli.
abbas kiarostami olsa da kafam kazandi pek ilgilenmedim filmle, kafa yormadim.. floransa'yi izledim. ozleniyormus.

bugun safisler geldi. E-10 da dinledik ispanya yi. gulduk. barca bezdirmis onlari :) iyi ki tek basima gitmemisim dedim ama poff gormeliyim. granada hala agzimda tesbih. ozledim yaw.. cok uzaksin be granada. ha diyince gelinmez ki sana.

metro da dusmus safis, alandan hastaneye gittik. ispanya saglam iz birakmis :D

bu ne bicim bi bilog, bu ne bicim bi entry. uyumak lazim.

adios.

27 Eylül 2010 Pazartesi

"Eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen.."

21 Eylül 2010 Salı

"
tarih bitti
sana bakmak toprağa bakmak kadar güzeldi;
sert şarkılar vardı yanaklarında...

sabahın sisini dalgın atlara yükledim
senin şehrine vardım, saçlarını aradım boşuna
sen yoktun bir şey yoktu
bütün dillerde yalan söyledim sana inanmak için...

sen gittin tarih bitti milat neyi açıklayabilir
sana bakmak toprağa bakmak kadar güzeldi

ne vardı bir de bahçeler vardı

bahçeye resimler düşmeye devam ediyor

kimi eski bir denize çizilmiş
kimi her yanı haziran bir trene
kimi bir kelimeye

bir resimde isa akşama bakıyor
bir resimde tarihçiler eli boş dönüyor kadınların verdiği sözlerden
bir resimde yüzlerce anahtar var hiç kapı yok
bir resimde telefon çalıyor açıyoruz ve yağmur...
ıslanıyor zaman...
bir resimde yedi kişiyiz aramızda en güzel ölüm gülümsüyor

çiçektik çok...
hatırlar mısın?
hatırlarsın...

geçtik dünyanın arasından
geçtik bu küçük omuzlarımızla
maviler giymiş ağlayan meleklere
tarifsiz kadınlara
düşmüş bayraklara gecikerek
geçtik dünyadan bağışla bizi

yaptıklarımız için
yapmadıklarımız için
elimizi
dilimizi
rabbim
bağışla bizi

kimsenin olmayan bir yoldan geçerken
kimsenin olmayan bir resmini gördüm hayatın

büyük dalgınlar vardı
cevapsızlar
hiç deniz görmeyenler
kimseye bir şey sormayanlar vardı
kaybedenler
hayatın büyük ırmağında
vardı ve akıyordu

sonra kimse kalmadı
hiç kimse
bağırmak için
yalvarmak için

çünkü herkes gitti
çünkü herkes gider

geceler var bir de, "iyi geceler"

iyi geceler bayım, hiç yittiniz mi?
en az bir defa yitmeli insan
..."

18 Eylül 2010 Cumartesi

bu sabah uykudan sarajevo ya uyandim. nasil bir zihin bulanikligiysa kendimi orada sandim :/ bu kadar ozlenmisligin ardindan gune dair planlar kurdum hasret giderme adina. arayacagim arkadaslari bir bir gecirdim aklimdan, kahvalti kimle nerede yaparim karar verdim. hafsa da bugun isvec ten bosna ya gececekti, ne guzel oldu boyle dedim.

ama sonra gercekten uyandim galiba. aslinda boyle bir sabahin ardinda da iste gun boyu ruyadaydim. sarajevo ruyasi.

alinma ama bazen seni ozlemek yasamaktan daha guzel diye dusunuyorum sarajevo. sonra hemen vazgeciyorum. vazgecislerim de hicbirsey degistirimiyor zaten.

burnumun diregi sizliyor..

11 Eylül 2010 Cumartesi

buradan da sıkıldım. hic yazmiyorum zaten de yazdiklarimi da begenmiyorum, ozensiz, oylesine.

isin kotusu tarih sayfalarinda kalacak olmasi. sifresini bilmiyoruz. ne degistirebiliyorum, ne de silebilecegim galiba.

neysem. bir gun blogspot a birsey olur veriler kaybolur belki :) e hadi bakalim.

bayram bitti annemler gidiyor. blogspot yayina devam etse kac yazar.

ps: bu arada yarin neyi oylayacagiz bilmiyorum ben hala ya. hic takip etmedim beyin ozurlu tv leri. anayasa degisikligi tamam da icerik nedir. oyf oyf simdi gece gece oturup bir de ona bakmam lazim. normal secim olsa ne guzel gitmezdim. bir de mkoy de kalmis zaten bizim sandik. neysem gider bi profilo gezerim. ozledim mkoyu :D

29 Ağustos 2010 Pazar

boyle ozlemekle gececek demek ki..

ne guzel yersin sen endulus.. nasil bir tarihsin, nasil bir ruh.

granda ni ozledim



el hamra ni..


kurtuba ni..

28 Ağustos 2010 Cumartesi

alisilmiyor yasamaya.

1 Ağustos 2010 Pazar

bugun topac aldim. calismiyor.




yapamiyorum. babami aradim biraz once. cocukken hep o yapardi. tarif etti, yine yapamadim.

niye olmuyor yaaa!

31 Temmuz 2010 Cumartesi

duubidab duubidab duubidab..

cranberries in turkiye ye geldigini, bizimde konsere gittigimizi soylemismiydimm bilog. soylemidiysem ayip etmisim.

bileti aylar once sarajevo dayken almistik, unutmusum. hatta az kalsin gidemeyecektim cunkum madrid biletini de ayni tarihlere aldim :D neyse ki bileti degistirebildim hemde iki defa :p thy o kadar para aldi bileti son anda aldigim icin, o kadar da degistirsin. o paraya ucagi satin alardim bilem :pp :D

dolores harikaydi. kizlara dedim aklinizda tutun bu yaptigi figurleri evde deneyelim. denedik olmadi :p yutub dan da izledim ben ama nafile :p yapamiyorumm :D

dolores! nasilda oturmus bi sesin var senin oyle ya. ben ilkokuldaykene seni dinlerdim az cok hatirlarim, artikin yaslandim da sen niye hala aynisin ki! :p sahnede kosturup durarsin oyle anlamsiz asimetrik haraketlerle. nasil bisisin sen ya! :p bir de uc cocugun mu varmis ne.

dinleyelim. duubidab.. duubidab..



I'll miss you when you're gone, that is what I do.

25 Temmuz 2010 Pazar

iki yil sonra tekrar ise basliyor olmak yeniden.. hemde ayni yerde.. karmasik duygular icindeyim. cok ani oldu, henuz alglayamiyorum.. ama yarin gercekligin tam da kucagina dusmus olacagim.

su an oldugum yerden esaret yeniden basliyor, yarin zincilerle baglanacagim oldugum yere gibi geliyor. yilda 13 is gunune indirgenmis bir ozgurluk bunun adi, yada esaret. yesil pasaportum da alinacak elimden. artik aklina esip gitmeler, gelmeler olamayacak. hergun gunduzleri icinde gecirmek zorunda oldugum bir hapishane sanki :ppp dogru yada yanlis, hissettiklerim bunlar.



birkac gun once ispanya dan geldim. ise baslamadan son gezis. avrupa da surada burada ziyan ettigim gezmelere acidim. ispanya!! hep derdim ilk gitmem gereken yere son gidiyorum diye ama gidince birkez daha anladim. oyle guzeldi ki..

ucagim madrid eydi, oradan granada ya gectim ve hep orada kaldim. bir gun de cordoba yi gormeye gittim. kelimeler zor tarif edebilecegim bir guzellik endulus. cok uzun senelerdir endulus gormek isteyisim de ne kadar hakliymisim cok iyi anladim.



fotograflarim kardesimin pc sisinde kaldi, o gelince tekrar yazar tekrar foto eklerim diye dusunuyorum, sadece elimde olan 2-3 foto yu ekleyecegim simdilik.



endulus te olmak, alhambra yi, alhambra nin her bir duvarinda milyonlarlaca kez yazili "allah tan baska galip yoktur" ifadesini gormek hissetmek, albayzin sokaklarinda gezmek, oglen olunca granada nin sicaginda yerli halk gibi siesta yapip aksam sis gozler ve uyku mahmurluguyla yeniden dogmus gibi canlanan sokaklarina cikmak, aksam serinliginde albayzinde camide olmak, cami bahcesinden sakince karsi tepeyi alhambra yi izlemek, granada da yerlesik araplarin carsilarinda gezmek, yine araplarin cafe lerinde cay icmek, avrupa insaninin donukluguna inat ispanyol insaninin sicakligini hissetmek, hic ingilizce bilmemelerine once bir sasirip sonra ispanyolcalarina anlamasak da hemencik alisivermek, kurtuba da caminin sutunlari arasinda kaybolmak, farkli dinlerin filozoflari ibn rusd, ibn meymun un birkac sokak arayla heykellerini gormek, heykellerin baslarinda yahudi filozoflarinkinde bile sarik olusuna sasirmak, "convivencia" yi hissetmek.. ve uzulmek, endulus un oksuz kalmisligina.. enduluse gitmenin adinin aslinda heyecandan ote huzun olacagini hic tahmin etmemistim.

boyle olmayacak, saymakla bitmeyecek. yarin iste ilk gunum, erken yatmam lazim.




wish me luck, i am a bit nervous :/

11 Temmuz 2010 Pazar

yine bir 11 temmuz..

her defasinda yilin en agir gunlerinden. yasananlar aklin almayacagi, gonlun dayanamayacagi tarifsiz acilar. dunya boylesi acilar yasayip hala donuyor ya..

tum bu acilari yasayip hayatlarina devam etmeye calisan bosnaklarin metanetine mi sasirsam, kanlari donmus, gozlerini kan burumus sirplarin soguk kanliligina mi bilemiyorum..

buyuk bir rehavetle oylece oturup dunya barisi icin en ufak bir katki saglamayisima ise en cok sasiriyorum..

cok ozluyorum bosna yi..



tam da katliami unutmamayi vurgulamanin anlamini sorustururken alija imdadima yetisti..

"Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Cünkü unutulan soykırım tekrarlanır." Alija



ps: bugun annemden issittigim son derece dogru da olan bir soz var, yazmayacaktim ama utancla ekleyeyim. "cocukken yardim icin altin bilezigini bosna ya gonderen cocuk, bugun buyudugunde daha fazla birseyler yapabiliyor olmaliydi."

29 Haziran 2010 Salı

agliyorum sonuma..

26 Haziran 2010 Cumartesi

bugun dolunay.

9 Haziran 2010 Çarşamba

buraya not duseyim bu 'muthis' gunu :p

saat 03:41 ve ben halen 11 saat sonra gerceklesecek olan tez savunmam icin slide hazirlamakla mesgulum.

eger yarindan itibaren bir sure yazmazsam anlayin ki kotu gecmis, akibetini sormayin :p

3 Haziran 2010 Perşembe

tr ye donusumun yaklastigi su son gunlerde tekrar derin bir sorgulama icindeyim dondugum yer hakkinda. israil in vicdansizligi (ne kadar denilse az, vicdansizlikla sinirlayayim) bir yana, turk medyasinin, sozumona turk 'aydin'inin mide bulandirici, son derece cahil, insanliktan yoksun durumu.. 'bunun icin kacmadik mi, bu donus niye?' sorusunu soruyorum kendime gun boyu. umitsizligim katlaniyor.. simdi bir yazida okudum (bilincli bir gazete okumayicisiyim da, bu rast geldi), bunlarin durumunu secici korluk ve unutkanlik olarak tanimlamis.

"Gerçek şu ki...
Ortadoğu'ya ruhen yabancı bunlar.
Uzaklar!
Hatta içten içe tiksiniyorlar o coğrafyadan!
1980'lerin ortalarından beri kalplerinden Filistin'i de sildiler.
O coğrafyada İsrail olmasa kafalarını çevirip Ortadoğu'ya hiç bakmayacaklar!"

yuzlerini goresim, seslerini duyasim yok. buraya kadar ulasmiyordu sesleri, tr de ne yapacagim, ne yapacagiz..

dubrovnik ne guzel sehirsin..

31 Mayıs 2010 Pazartesi

tr den kurabiyelerim geldii, bosna ellerinde beni sevindirdi :))

27 Mayıs 2010 Perşembe

turkiye de iken cokca sikayet etmekle birlikte yine de alistigim alisveris merkezi kulturunun de etkisiyle, 2 sene once sarajevo ya ilk geldigimde sehirde devamli alisveris merkezi arar bulamazken, bu sene uzun bir aradan sonra sarajevo ya tekrar dondugumde heryerde hizla acilan -ve acilmaya devam eden- alisveris merkezlerinin saskinligini yasiyorum, ilk gelisin aksine uzak kalmaya calisiyorum bu defa. insan.. neye, ne zaman, nasil alisacagini sasiriyor. saskina donuyor.. diyecegim o ki hafiften kapitalistlesmeye baslayan bosna nin yeni alisveris merkezlerinden birinde keyifli bir coffee shop da cekildi fotograf. eglenceli olmus, begendim.

forget love.. fall in coffee! ;))

25 Mayıs 2010 Salı

http://www.parkprinceva.ba/

bugun buraya gittim. ve aglayacaktim neredeyse.. 2 yildir sarajevo dayim ve sarajevo dan ayrilmadan 15 gun once ilk defa gittim. can u believe? muthis bir yer.

doyamadan, veda edemeden donecegim galiba. oyle sıkıstı ki hersey.. ama doyulmaz ki sana sarajevo!

15 Mayıs 2010 Cumartesi


yesliyle kirmizisiyla rengarenk yaz meyvelerinin hayallerini kurarken portakala keskin bir donus :) sarajevo da tam kistan kalma bir gun. elektrik sobasi yanibasimda. hava oyle kapali ki. yagmur sesinden de uyuyamadim tum sabah.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

be careful to tram ticket controllers in Sarajevo!!

if you are foreigner, you are definetely their target!! they never ask natives for ticket, they are just interested in foreigners.

i never get on the tram without ticket until now. last day when i and my friend got on the tram and came in front of ticket machine, a group of controllers stoped us immidiately, did not allowed to cancel our tickets, and forced us to pay for its penalty. they were talking in a language which i have never heard before!! they just make it up i guess. only one who knows english refused to speak with us. neither us nor them understood each other. because their problem was just to take money not to communicate!! and we paid the 26 km in the end.

trying to talk was useless, here is bosnia, you cannot proof anything. there is also nowhere for you to complain. just accept everything (like bosnians always do) and try to survive.

5 Mayıs 2010 Çarşamba



1 mayis tatilinde prag a gitme istegi gerceklesemeyince tatil bosa gecmesin deyu hirvatistan plitvice dogal parkina gittik bir grup arkadasla (baya bi grup:p ). yola cikip travnik, jajce ve bihac a ugrayip, cazin de konakladiktan sonra, ertesi sabah hirvatistan a gecerek tum gun plitvice yi gezdik. yorgunlugu hala suruyor :p




plitvice -ki kendileri dilimizde plitvitse seklinde okunur- hirvatistan da (sehrini bilmiyorum :) bosna sinirina cok yakin kocaman bir park. park demek de komik kaciyor oraya aslinda. daglar, taslar, agaclar, ormanlar, nehirler, goller, selalelerle dolu :)omrum boyunca gezdigim ve gezecegim tum selaleri toplasak pazar gunu gordugum kadar gormus olamayacagim sanirim :) gollerin uzerinde uygun yerlere gidis ve donus icin ancak iki kisinin gecebilecegi genislikte tahtadan yollar, platformlar yapmislar kilometrelerce. platformlari takip ederek tum parki geziyorsunuz. Zaten rotalar cizilmis ve harflendirilmis. istediginiz uzunluga gore secebiliyorsunuz rotanizi. parkin belli yerlerinde ulasim icin vapurumsu seyler -motor diyelim- ve enteresan otobusler ring yapar vaziyetteler. giris biletinizle bu hizmetlerden de istediginiz gibi faydalanabiliyorsunuz, giris de 70 kuno olsa idi gerek (1euro=8 kuno). hakkiyla gezmek isteyenler sekiz saatte bitirebiliyor imis, ben denemedim :p yasadigim yorgunluk uzerine haritaya bakip otobuslere yaklastigim bir noktada grubu birakip girise gectim, gezmeye doymayanlari orada bekledim :)



pek cok turist mevcut, sanki kimse bilmezmis gibi geliyor insana ama her yerde oldugu gibi cinli ablalar abiler pek cok idiler. parkin hedef kitlesi yasli gezi gruplari zaten :pp boyle dedigime bakma blogcugum yaw. dunya harikasi yerler. Bu kadar yesili suyu ben baska gormedim, goremem de iste prag a gidemedim ya camur atiyorum :p turkuaza doyuyorsun, suyun rengi muthis. fotograflarda belli olamamis, makinem renkleri zibittiriyor ama o su aslinda bildigin turkuaz. Ama sen nereden bileceksin oyle turkuaz nehirleri golleri, benimki de laf :p






iste boyle. bihac tanda bahsedeyim di mi. darul islam olan batida ki en son nokta imis. una nehri geciyor sehirden, o da turkuaz :) gezilecek pek bir sey yok sehirde. bir mayis oldugu icin tam bir olu sehirdi zaten. sokaklarda bizden baska ne insan ne de araba yok gibi birseydi. sehirde tek acik yer bir cafebardi, birseyler yemek, oturmak, dinlenmek veya tuvaleti kullanmak mumkundu :p isteyen abdest de alabilir :ppp :DD tuvaletlerinde kapi gibi bir adetleri de yok, belirteyim :p yola devam ettik, bihac tan hemen sonra bir yer, kasaba koy her neyse ismini bilmiyorum, karnaval gibi birsey vardi, insanlar sokaklarda. dedim ‘heh tamam tum bihac bura gelmis, ondan sehir bombosmus’ :p

bihac a cok yakin bir kasaba, cazin, orada konakladik. simdi yazinin basinda ki pronounciation dersinden :p bu kasabanin isminin nasil okundugunu cikarabilmeni bekliyorum zeki blogcugum :p tsazin. oku bakayim haydi, okuyabilirsen :p turkcede ki gibi t ile s arasina kocaman bir ‘ı’ harfi koymayacaksin, zaten o harf mevcut degil alfabelerinde. papacaksin bende bilmiyorum, nitekim ilk harf ise bende beceremiyorum bu sesi cikarmayi. iste kasabada medrese binasinda konakladik, dzemaludin causevic medresa, cemalettin çavuşeviç medresesi i mean. medrese Bosna da turkiye ihl lerine karsilik geliyor denebilir sanirim, yanlis olmasin ama. osmanli zamaninda kurulmuslar. milli egitim bakanligindan bagimsizlar ki bosna da diyanet isleri devletten bagimsizdir, tr ye gore sekuler bir yapidalar. medresede dini ve pozitif ilimler ogretiliyor. tum medreselerde turkce ders olarak okutuluyor. buradan mezun olan ogrenciler universiteye normal bir sekilde devam edebiliyorlar. herneyse iste orada kaldik. kasabanin yuksek bir tepesine insa edilmis, cok modern bir bina. Bizi orada agirladilar. ogrenciler tatile evlerine gonderilmis, dur bakayim kimin yataginda yatmistim ben, unuttum yaw tuh, amina miydi acep..

iste gece medresenin bahcesinden o zamana kadar ismini bile duymadigim o kasaba cazin i tepeden izlerken dusundum, o ulkenin, o sehrinin benim ismini bile duymadigim, varliklarindan haberdar olmadigim o kasabasinda yasayan her bir insanin kalbinden gecenlerden bile tek tek haberdar olani..

28 Nisan 2010 Çarşamba

iste bu da siirdir. uzerine soylenebilecek herhangi soz bostur, beyhudedir. okunur, okunur, okunur..

"
anilar defterinde gul yapragi
gibi unutuldum kurudum
basima dustu sevda agi
bir basima tenhalarda kahroldum
sen kimbilir ruzgarli eteklerinle kimbilir
hangi iklimdesin
ben sensiz bu sessizlikte
deliler gibiyim
sensiz bu sessizlikte

ayrilikla basim belada
gozlerini cevir gozlerime

yoksa ben
sensiz bu sessizlikle
deli gibiyim
sensiz bu sensizlikte
"

zarifoglu


27 Nisan 2010 Salı

uykusuz tez geceleri entry leri bunlar blogcugum. aslinda kisa olmasi hasabiyle twitter seysine daha cok yakisacaklardir ama o da eksik kalsin.

ne diyecektim. heh!

ders calismanin tek yolu, beraberinde muzik dinlemek. su yasmin levy var ya blogcugum, sarki soylerken cigerimi sokuyor!!

25 Nisan 2010 Pazar

listen up, nice song. pay extra attention to lyrics. it is time to depress, go ahead! :p

23 Nisan 2010 Cuma

lost lutfen bit artik. sen bittikten sonra hayatimda bir bosluk olacaksa da bit. yoruldum artik seni izlemekten. simdi s06e13 u izledim. yoruyorsun, uzuyorsun, merak ettiriyorsun, her bisi. biter misin lutfen? tesekkurler :p

15 Nisan 2010 Perşembe



ruyayla gercegi karistirdigim cok olmustur. hele ki boyle bir yerden baska yere savruldugum vakitler, duzenim yokkken. bu aralar "korkma ben varim"i okuyorum. ruyalarim kitaba karisiyor, kitap da ruyalarima bulasiyor :) nasil bir tattir romanlarini okumak sefkili yazar.

daha da komiki onceki romaninda ki karakterleri artikin nasil yedirdiysem hayatima, bu romanda da bazen birden karsima cikiverince ayni isimler "aaa bu kimdi, taniyorum ben bu kizi, mentes nerden taniyor" oluyorum. ihi ihi. zibittim iyice.

14 Nisan 2010 Çarşamba

hala cicek acmadi bahcede ki agaclar




fotolarda oylesine iste.. biri bjela tabja dan digeri de tabyadan inerken bir caminin bahcesinde ki sirnasik kediden.. :p

9 Nisan 2010 Cuma




birkac haftadir gitmek istiyorduk ama ingilizce altyazili seansi bekledik. carsamba gecesi ise gidip izleyebildik. yabancilara ozel seans gibiydi :) lobi de belliydi ki bizim gibi takip edip, bekleyen sarajevo yabancilari gelmisti.

filmimiz "na putu". "grbavica"nin yonetmeni cekmis filmi. bir ciftimiz var filme konu bir de vahhabiler (sarajevo da sanirim savas sirasinda baska ulkelerden gelip yerlesen pek cok "grup" var vahhabiler gibi). jonumuzun tipik bosnak olmasi sebebiyle alkol tuketimi yuksek. gunun birinde bir vesileyle vahhabilerle hayati kesiyor ve hayati degismeye basliyor. hayatinda ki bu degisimlerin iliskilerini ayriliga kadar goturmesine sahit oluyorsunuz filmde.

her sey bir yana sarajevo vahhabilerinin filmlere bile konu olmasini cok sasirtici buldum ben. yorum yapmayacagim cunku sarajevo vahhabilerini tanimiyorum. ama emin olabilirsiniz ki turk reflekslerinden cok otede bir yaklasimi var yonetmenin. ne kayirma ne yerme cabasi var gibi gorunuyor, nasil bir denge anlayamadim, cok basarili buldum. basaridan ote birsey aslinda ama isimlendiremedim.

bir digeri bosnaklarin bizzat icinden bir yonetmenin kendilerine dair bazi seyler gorup acikca ortaya sermesi de cok sasirtti beni. disaridan bir gozun cok daha rahat gorebilecegi ve yine disaridan oldugu icin belki futursuzca elestirebilecegi seyler bunlar. bosnak ailelerde gordugum kadariyla bayram sabahi aile toplasmasi ritueli cok onemli. tum aile buyukannenin evinde, bayram sofrasinda toplanir. bu toplasma sirasinda jonumuz yaslilara saygisizlik ederek "dunya uzerinde bayrami alkol alarak kutlayan bizden baska musluman millet var mi" diyerek bence cok yerinde ve anlamli bir veryansin eder ve sofradan kovulur. oyle birsey ki yonetmen filmde buyukannenin bayrami cok onemsedigi vurgusunu ara ara gosteriyor zaten onceleri, sonrasinda sofrada boyle bir tabloyu ativeriyor onumuze! gercekten cok enteresan buluyorum.

simdi siz turk refleksleriyle yonetmenin aslinda zaten bazi degerler uzerine filmini kurarak aksini elestirmek icin bu filmi yaptigini ve dolayisiyla ornegin filmi ailecek oturup izleyebileceginizi dusunuyorsunuz. ve tabi ki yaniliyorsunuz :) bosnak filmlerinde gordugum bir diger konu da bu, bu kadar curretkarini baska filmlerde gormuyorum ve bu cesaret nereden geliyor bilemiyorum.

kategori edemeyeceginiz, kaliplara sokamayacaginiz, yaftalayamayacaginiz, taraftir diyemeyeceginiz, kompleksiz bir film.

boyle seyler iste. bir ulkede yasayip yapilabilecek en guzel sey sanirim filmlerine gitmek, toplumun aynasi filmlerine. anladiginiz kelimelere seviniyorsunuz, toplumda gordugunuz sandiginiz seyler yonetmen vurgulamissa seviniyorsunuz, hergun gectiginiz sokaklarda cekilmisse ve her bir karesinde sehrin neresi oldugunu cikarabiliyorsaniz muthis mutlu oluyorsunuz. cunku siz sarajevo yu seviyorsunuz :))

1 Nisan 2010 Perşembe



i ignored all the critics about Tim Burton's Alice in Wonderland and watch it today as a second time. no matter how they criticise, i like watching it, i had great time again, that's it. colours, characters, musics, wearings.. especially watching jhonny deep as a melancholic mad hatter!! all great.

last time i watched, i was in istanbul and the film was in turkish and 3d. 2 of them things that i dont prefer. this time feeling lisping mad hatter's british accent and watching all the scene (not just part of the scene that 3d-glasses allowed me to see) was really better.

i went to my childhood with this movie.. remembering alice, clothed white rabit, cheshire cat, queen of hearts was something really wonderful for me.

And the question is this: "Why is a raven like a writing-desk?"




the soundtrack by avril lavigne

http://www.youtube.com/watch?v=p4vevV0tpA0


Trippin out
Spinning around
I'm underground
I fell down
Yeah I fell down

I'm freaking out, where am I now?
Upside down and I can't stop it now
Can't stop me now, oh oh

I, I'll get by
I, I'll survive
When the world's crashing down
When I fall and hit the ground
I will turn myself around
Don't you try to stop me
I, I won't cry

I found myself in Wonderland
Get back on my feet, on the ground
Is this real?
Is this pretend?
I'll take a stand until the end

I, I'll get by
I, I'll survive
When the world's crashing down
When I fall and hit the ground
I will turn myself around
Don't you try to stop me
I, I won't cry

ps: after i wrote this much nice words about film, i should add that all these does not mean i approve the idea lay behind the film like colonialism..

18 Mart 2010 Perşembe

hey yarabbim! ne acayip birsey su dunya dedikleri. istanbul dan ayrilirken ona aglarken simdi oturmusum sarajevo dan ayrilacagim -ki o gun gelmedi hatta belli bile degil su an- gune agliyorum. alija nin meshur askerlerini selamlama videosunu izledim de biraz once, her zaman ki gibi cok duygulandim... geldigim gun -pazartesi- gitmistik alija ya....



betul kovaci de oturuyor. evinde kaldigim gunun sabahi alisverise pazar yerine gittik. cocuklugumdan beri bildigim, bombalanmasi ile tanidigim, sonra iste sarajevo ya gelisimle arada yanindan gecip baktigim pazar yeri. bu defa alisveris icin. yillardir bildigim o yeri bu defa yasamak icin.. satici teyzelerin merakli bakislari, gulumseyisleri, "evo moja dijevojka" deyisleriyle..

zorsun evet ama seni cok ozlemisim sarajevo ve senden nasil ayrilinir bilmiyorum.

13 Mart 2010 Cumartesi

6 Mart 2010 Cumartesi

..birden giderler farketmezsin..

3 Mart 2010 Çarşamba



bu yilin ay takvimini henuz bugun alabilmis bulunmaktayim. birazdan da yatagimin basucunaki duvara asacagim. aslinda ben pek kullanmiyorum ama en azindan aksamlari eve gelip bugun ay nasilmis diye bakmak hosuma gidiyor. cunku pencereden bakip ayi gormeme imkan yok, bir parca gokyuzu bile goremiyorum bu evden. sarajevo gibi degil tabi :p orada heryer gozyuzu, orada heryer agac, yesil, heryer dag, tepe, toprak :) orada bazi aksamlar bahar aksamlari evin bahcesine cikip cimlere sirtustu yatip izledik gozyuzunu, gokyuzunde izlenebilecek hatta fazlasi kadar yildiz da olurdu :) sirtustu yatmaktan vazgecersek sola donup tum sehrin isiklarini izlerdik. dolunay dogarken de tabya ya cikardik dogusunu izlemeye.. konuyu dagitmayayim heh iste diyorum ki burada da dolunay dogarken bogaza gitmeli. mukemmel oluyor dolunay geceleri bogaz.. aydinlik, acik, piril, piril, termemiz. bir de dolunay yavastan suzuluyor yukari dogru.. bundan sonra takip edebilirim artikin :) nasilsa takvimim var. resimde gorulen tam olarak benim elimde ki takvim degil ama benziyor. almak isteyenler icin aldigim yerde son bir tane kaldi :p istiklal de halep pasajina giriyorsunuz, sol koldaki son magazadan bir onceki magazadan istiyorsunuz o son kalan takvimi :) sektorleri farkli olmasina ragmen her sene de getirirler sagolsunlar.

enjoy the moon!
"
biliniyor
bizim mahsustan yaşadığımız
biliniyor
şarkıların sırası bizde
biliniyor hayat bizden razıdır
biliniyor
otların sarardığı yerde güneş
kurşunun değdiği tende heves kalmıştır.
"
i.ozel

cemile nin profilde gorup hatirladim, bende yazayim :)

24 Şubat 2010 Çarşamba



yukarida gordugun resim sefkili bilogum erkeksi gidalar tuketme gunumuzden :p toplasip bunu yapiyoruz birkactir. henuz kesfetmis bulunuyorum da bu cigkofte denilen erkekimsi gidayi. ben sarajevo dayken mi trend oldu bu sey nedir. su an ki mide agrilariminda sebebidir galiba. herneyse besiktas carsinin ortasinda tabure uzerinde tuketilmistir kendileri. carsi carsi olali gormemisti beni boyle :p
bu amacla toplasmalarimizin devam etmesini diliyorum :p cok erkeksi olmasa da bir sonra ki hafta boza ictik vefa da. sefiyorum bu boza olayini. hatta yanimizda ki sloven arkadasa bile icirdik. turk cayi, turk bozasi :p icmeli tabi :p

baska birsey dusunuyorum olan. bulamiyorum. iste dedigim gibi. gunu gune eklemek. yapilan baska birsey yok. hersey oyle sıkıcı ki bilog. hersey oyle siradan. oyle bogucu. oyle kirilgan. oyle degismeyen. aksam iki yere davet edildim, ikisine de gitmeyip eve gelmeyi sectim. evde de hic bir sey yapmamayi. sıkıcı olan aslinda benim yani ki.
gunleri gunlere ekliyorum. evet tam olarak sadece bunu yapiyorum. nothing more.

17 Şubat 2010 Çarşamba

bu havada gidilmez!!!



gunesli gunde gidilmez!!



aslinda hic gidilmez..




15 Şubat 2010 Pazartesi

insan icin hersey muhtemel su dunyada. ve insan hala inadina urkek, inadina hazirliksiz, inadina korkak. cozebilmis degilim kendimizi..

yasanacak ve gorulecek. ne korku, ne merak, ne eylemsizlik, ne eylem farketmeyecek belki, yada degil. bilemedim ki. bilsem sasardim.

7 Şubat 2010 Pazar



"insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar."

"...kendisinden daha dun ayrilmis gibi taze bir hasret duydum. kaybedilen en kiymetli esyanin, servetin, her turlu dunya saadetinin acisi zamanla unutuluyor. yalniz kacirilan firsatlar asla akildan cikmiyor ve her hatirlayista insanin icini sizlatiyor. bunun sebebi herhalde, 'bu boyle olmayabilirdi!' dusuncesi, yoksa insan mukadder telakki ettigi seyleri kabule her zaman hazir."


"...ruhlarımız için en lüzumlu, en kıymetli olan şeyleri birbirimizde bulduktan sonra diğer teferruatı görmemezlikten gelmek, daha doğrusu büyük bir hakikat için küçük hakikatları feda etmek, daha insanca ve daha insaflı olmaz mıydı?"

kurk mantolu madonna / s. ali

3 Şubat 2010 Çarşamba

hey lost s06 basladi! :D

simdilik julliet in durumu yuregimi parcaliyor, bir de jack in caresizligi. hemi de bu iki karaktere de pek bir sempatim olmamasina ragmen.. cok mu kaptiriyorum nedir..

"most believe that what is done is done, you cannot change fate, no matter how hard you try. and those who challenged what is destined will always be met with disappoinment, for fate has a way of charting its own course. but before one surrenders to the hands of destiny, one might consider the power of the human spirit and the force that lies in one’s own free will. "

1 Şubat 2010 Pazartesi

dun bir anda filme girdik dilarayla, cikarken iyi saydik kendimize niye gideriz ki boyle filmlere diye :) dogru tahmin; ask filmi :pp

bugun de ay bir film izledim, yillardir vardir bende bu film, niye izlememisim ayol..

willy wonka, willy wonka..

johnny deep abi ne mankyaksin sen :p (manyak dedim adama, dedikodu olmasin simdi, ote dunyada ugrasmayayim bir de seninle)



aslinda safis ezel i izliyordu. azmettim, kastim gectim karsisina, battaniyemi de aldim, sardim, sarmalandim ki tv karsisinda kararligimi hissettireyim kendime :p 10 dk surebildi bu durum :p denedim olmuyor dimek ki, bir defa muzikleri cok itici. bu filme kostum iste sonra. bir begenesim tuttu bu filmi de, ama uzerine derin dusunemeyecegim gece gece, felsefe yapamicigim :p.



bir de annemi gordum ruyamda bugun. bir de iste subat ayi geldi. e daha ne olsun.

26 Ocak 2010 Salı

"

Acı Deniz’in henüz yayınlandığı günlerde “Yapacak daha önemli bir işim olmadığı için yazıyorum” dediğimde, camiamızın önde gelen ablaları ve ağabeyleri bu cevabın iyi bir cevap olmadığını söylediler. Haklıydılar muhakkak. Ama hayatım boyunca iyi/güzel/şık cevaplardan ziyade doğru cevabı önemsedim. […]
O zamanlar bir gün üniversiteye kabul edileceğimi, sahiden ders vereceğimi zannediyordum. Rüyalarımda kendimi Edebiyat Fakültesi’nin “anfi yedi”sinde görüyordum.

Rüyamın bir gün gerçekleşeceğini düşünerek kendimi yazı üzerinden temize çektim bunca yıl. Yapacak daha önemli bir “iş”im olduğunda yazıyı terk edebilirdim. Hikâyeyi, romanı terk edebilirdim. Yazmasam ölmezdim. Ama konuşmasam ölürdüm.

Zaman içinde öldüm zaten

"

F.K. Barbarosoglu

21 Ocak 2010 Perşembe

kar yagdi dun buraya. kaydi dusulsun deyu yaziyorum. gecen sene de yazmisim. o sarajevonun ilk kariymis, bu defa ki biraz karisik. ben buradayken istanbul a, istanbul dayken buraya yagmisti, sarajevo ya ekimin basinda yagmis zaten. simdi hem bana hem buraya yagmis oldu. seviyorum kari. ozluyorum.

gunlerdir disari cikmiyorum. tezle ugrasiyor gibi yapiyorum. cok yavas. cok sıkıcı. bitmeli. bitmiyor.

annem tamamen orguye baglamis, durmadan renk renk bebek kazagi, yelegi oruyor. anlam veremiyorum. babam ayni is, ev, tv ucgeni.

icimde engel olamadigim gitme hevesi, istegi ne derseniz artik, bir turlu gecmek bilmiyor. annem beni hep pc karsisinda dunya haritasini acmis bakiyor yakaliyor, guluyor. madem hevesliyim bari gidebilsem. nasil birseyim ben.

o zaman beni dunya haritasiyla gomun, yalanlariyla gomun. dikkat edin he haritanin merkezinde avrupa, uzaginda uzakdogu, dogusunun ortasina dogru ortadogu felan olsun, avrupa boyle koccaman gorunurken, hindistan yaninda kus kadar kalsin felan.

bir de bu aralar zamanin ne kadar hizli aktigi ya da bizim ne kadar yavas akamadigimiz farkindaligini yasiyor, cok uzuluyorum. gencken yavas akiyor ama sanki yaslandikca hizlaniyor. ya da bize oyle. gec kalmislik mi nedir bu, gec bile kalamamislik belki de. iyisimi biri bana hayat, zaman, olum kavramlarini belletsin artik.

9 Ocak 2010 Cumartesi

iks: "dünya küçük demislerdi, nerdesin
kuyrugunu birakmasi gibi bir kentenkelenin
kim böyle orta yerde birakir
ve yazmaz birkaç satir.

bana günahtir,
nereye gidersem orasi senin yurdun
çünkü aklimdan çikmiyorsun."*

iks: furarim ben bu adami, ya da kendimi :p

ye: adamı fur:P


*tenekeci